27 Haziran 2013 Perşembe

2013 YAZ TATİLİ

Uzun bir post aralığının ardından yeniden bişeyler yazabilmek güzel..
Çok özlediğimi farkediyorum zaman zaman!İnşallah dolu dolu postlarla yine birlikteyiz.
Ramazan-ı şerif'in gittikçe yaz aylarına doğru gerilemesinden ötürü son bir kaç yıldır,tatil planları olsun,düğün evlilik planları olsun,bayramdan önce ve bayramdan sonra olmak üzere ayrılır oldu.Bu sene ilk defa bu kadar erken izne ayrılarak,daha evvel hiç gitmediğim yerlere gitmek istedim.Ne istediğini bildikten sonra,sorunun çözümü çokda zor olmadı :) Karadeniz! Hiç gitmedim çok merak ediyorum gerçekten her yer yemyeşil mi?


Gerçekten öyle...
Heleki bazı yerler var gözlerime inanamadığım anlarla geçti.Örneğin Trabzon'dan doğumuş buyumuş birisi için yoldan geçerken arabanın camından gördüğü bir tepenin yamacı çok sıradandır.Biz bu İstanbul'dan dışarı kafamızı çıkaramadığımız için her şey masal gibi geliyor,öyleki ağaçların yamaca sıralanış şekilleri bile gözünüzü alıyor,dalıp götürüyor sizi.Diyorum sanki gökyüzünden bir el elindeki fırça tarak ile ağaçlari taramış,bırakmış! Rabbim sen büyüksün,etrafa bakıp ben küçüldükçe senin büyüklüğünü daha iyi anlıyoruz..

İstanbul'dan Trabzon'a yaklaşık 1.5 saat süren uçak yolculuğundan sonra,eşimin demesiyle kutsal topraklara ayak bastık :) Kendisinin KTÜ'lü olmasıyla birlikte bir çok arkadaşının buralarda olmasıyla şanslı olan taraf ben oldum :) Her gün dolu dolu geçti,otelimizde bir gün sabah kahvaltısı bile yapamadık.Zaman kısıtlı olunca gün gün programlayıp,şurada şu yenir,burada bu,ee hadi sabah oraya akşam öteki tarafa...Tamda istediğim gibi geçti.
İlk gün kahvaltısını Trabzon Cephanelik 'de yaptık.En çok sofrada gördüğümüz,yağıyla peyniriyle kuymak oldu tabiki :) Bakır işleri Trabzon'da çok yaygın.Çarşısına çıkıpta bakırcıları gezme şansımda oldu ilk gün.Tava,cezve ve kapların yanı sıra fondülü çaydanlıklar ve binbir modeldeki yine fondülü servis tencereleri çok hoştu.Bende bu güzelliklerden nasiplandim elbette ;)


Ganita'da öğlen serilemek iyi geldi mesela,leb-i deryaya karşı.Çokda şanslıydık esasında hava öylesine güzeldi ki,benim aman inşallah yağmurlara gelmeyiz diye tasalanmalarım boşa çıktı.


Akçaabat Köfte'yi es geçmek olmazdı.Körfez'de deniz kıyısında bir masa,bu masada eşsiz güzelliklerle dolu bir akşam yemeği.Hemen karşınızda güneş mesaisini doldurmakta..
Servis işi çok hoşuma gitti,porsiyon olarak değil kg bazında köftleriniz pişiriliyor.Siz söylemeden masa yavaş yavaş donatılıyor.Salatası,pilavı,ezmesi köfteyle yuvarlanırken arkasından laz böreği,tatlısı çay eşliğinden hemen servis ediliyor,mekan on numara.


Ah Uzungöl! Tek bir cümle kurmam gerekirse,bir insan evladı şu hayatı boyunca burayı görmeden ölmemeli.Hani dua ederken iki avcumuzu birbirine yaklaştırarak ellerimiz yukarıya kaldırırız ya tamda öyle bir yer.Etrafı sanki fırça tarakla taranmış yamaçlarla çevrili buz gibi suyuyla dolu bir göl.Yeşilin her tonu,mavinin her rengi var.Oksijenin içinize işlediğini işte burada anlıyorsunuz,hafif çarpıyor bile o kadar ki saf !
Uzungölde tereyağlı alabalık yenir dediler,tavsiyelere uyduk.Tabiki yanında yine kuymakla :)


Yukardaki fotoğrafın sol ilk karesinin derinliğine bir bakın,milyonlarca ağaç! Zaten arabadan iniyorsunuz ve bi iki üç dakika alık alık bakıyorsunuz :) Nası yani! Bunca ağaç yeşillik nasıl türemiş,bu göl bu dağların arasında nasıl bu zaman dek korunmuş.Göldeki ördekler inanın çok şanslılar :) 
Gelmişken buralara deniz bisikletiyle gölü turladık eşimle,çok zevkliydi...


Camisinde öğle namazıda nasip oldu arkadaşlarımızla.Yol boyunca zaman zaman yürüyerek zaman zaman araç ile ilerledik.Bungalov evlerle dolu,sessiz sakin bi kaç gün geçirmek isteyenler için bire bir,mis gibi ağaç evde bu havada öyle bir uyunurki...


Güneş biraz yüzünü gösteriyor,hafif yakıyor,ardından bir rüzgar geliyor arkadan zorla ittiriyor yürürken :) Gökyüzü ak pak,sanki filtrelenmişcesine parlak...


Herşey çok güzeldi kısacası mevzu Uzungöl olunca,mutlaka gidip görmenizi tavsiye ediyorum.Bu yazdıklarımı ,kendi gözlerinizle görünce daha iyi anlayacaksınız ;)


Rize'ye de düştü yolumuz.Ziyaretler yaptık,Ziraat'e çıktık,gezdik dolaştık.Bir ipe asılı şekilde satılan şey ne diye düşünürken,onun Rize simidi olduğunun keşfine varmak güzeldi,tabii dişleriniz sağlamsa :)) Çayla birlikte tatilin keyfine varmak gibisi yoktu,hamd edip işi stressi unutuvermiştik bile.
Tarihi Kalkanoğlu pilavıda var Tarbzon günlüğümüzde :) Tereyağlarr yağlarrr,bir kaç günde beni benden aldılar :)) Herşey bol tereyağlı!


Atatürk Köşkü'ne de gezimizde yer verdik.Köşkün içerisinde çekim yapmak yasak olduğundan kareler yalnızca bahçesinden.Çok huzur dolu arka bahçesi çam ağaçlarıyla çevrili bir malikhane.


Son saatlerimizi çarşıda geçirdik,tahmin ettiğimin aksine çok gelişmiş her bir yer her bir sokak.Kadıköy Bahariye'den farksız,hiç yabancılık çekmiyorsunuz.Tekrar gidebilmek için can atıyorum,bu kez Ordu,Samsun boyunca ve hatta Rize'den ilerleyip,Ayder'e Batum'a yol almak..Herşey nasip işi,kısmet...

Tatilin Karadeniz ayağı burada son bulurken biz Ankara için yola çıkmış bulunduk,ardından Armutlu'ya çevirdik rotayı.Devamı inşallah sonraki postta ;)

Facebook : mervenın kırmızısı
Instagram : Mimarin renkleri

SELAMETLE